top of page
                                     A  
adl: 1. Adalet, insaflı olmak,işi doğru olmak.
2.Dinen zararlı olan şeylerden kaçınmak suretiyle                                  
hak olan yolda dosdoğru bir biçimde
devam etme.
adak: Bir dileğin gerçekleşmesi amacıyla
kurban kesip yoksullara dağıtmak veya kutsal
olduğuna inanılan bir güce niyette bulunmak.
afak: Ufuklar, görüş alanı.
ambargo:Bir kişinin başka kişilerle ilişkilerini
engelleme.
arefe günü:Kurban yada Ramazan Bayramının
bir önceki günü.
avam: 1-Halk, cumhur, ahali. 2.İlim, yönetim ve
bilgelik sahibi olmayan insanlar, büyük çoğunluk
ayet: Surelerin içinde yer alan, başından ve sonundan
özel işaretlerle ayrılan bir veya birkaç
cümleden oluşan ilahî söz.
azat etmek: Serbest bırakmak, salıvermek.
Köle ve cariyelerin özgürlüğünü geri vermek.
                     B
beddua: Birinin kötü duruma düşmesini gönülden
isteme.
bedevi: Çölde, çadırda yaşayan göçebe.
beşer: İnsanoğlu, insan.
belagat:İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği
biçare: Çaresiz, zavallı kimse.
boykot: Bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle
amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesmek.
buhran: Kargaşa, kriz.
büyü: Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde
etmek iddiasında olanların baş vurdukları gizli
işlem ve davranışlara verilen genel ad.
                      C
cahiliye:Hz.Muhammed’in peygamberliğinden
önce, insanların yaşadıkları ve özünde, putlara
tapma, soy-sopla övünme, hukuksuzluk, kibir
ve zayıfları ezme gibi olumsuzlukları barındıran
sosyal ve kültürel ortam.
cariye: Eskiden savaşta ele geçirilen kadın köle.
                           D
Darü’l-Erkam: Mekke döneminde Hz.Peygamber’in,
Müslümanlara İslam’ı anlattığı, gelen
vahyi tebliğ ettiği, topluca ibadet veya çeşitli
görüşmelerin yapıldığı ve İslami eğitimin verildiği
Erkam b. Ebi’l-Erkam’ın evi.
Darü’n-Nedve: Hz. Peygamber’in dedelerinden
Kusay b. Kilab (ö.480?) tarafından kurulan,
Mekke’de Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinin
toplanıp siyasi, hukuki ve idari konuları görüştükleri,
ayrıca nikâh vb. törenler için de kullandıkları
yer.
dehliz:Üstü kapalı, dar ve uzun geçit.
dalalet:Doğru yoldan sapma, sapkınlık, şaşırma.
diyet: İslam hukukuna göre, öldürme ve yaralamalarda
suçlunun ödemek zorunda olduğu
para veya mal, kan parası, kefaret.
                        E
ebabil: Kur’an-ı Kerim’in Fil Suresinde adı geçen
ve Hz. Peygamber’in doğumundan kısa bir süre
önce (M.S. 570) Kâbe’yi yıkmaya gelen Habeşli
komutan Ebrehe ve askerlerine taş yağdırarak
yok eden dağ kırlangıcı; keçi sağan da denilen
kuş sürüsü.
edip: Edebiyatla uğraşan, edebî eser veren
kimse, yazar
ehl-i beyt: Hz. Peygamber’in ev halkı ve yakın
akrabaları.
ehl-i kitap: Yahudiler ve Hristiyanları müşriklerden
ayırt etmek için elde bulunan Tevrat, Zebur
ve İncil’e inanan kimseler.
Her ne kadar Yahudi ve Hristiyanlar kendilerine
Allah tarafından gönderilmiş olan kitapların
asıllarını bozmuş olsalar da; Allah, peygamber,
ahiret gibi inançları taşımaları nedeniyle ehl-i
kitap denmiştir.
eman vermek: İslam ülkesine girmek isteyen
gayrimüslim yabancıya can ve mal güvencesi
sağlamak.
embriyo: Bir organizmanın gelişmesinin ilk
evresi, döllenmiş olan bir yumurtanın gelişim
ürünü.
emir: Müslüman ülkelerde bir kavim, şehir veya
ülkenin yöneticisi anlamında kullanılır.
ensar: Hicret sırasında Hz. Peygamber’e ve
Mekke’den Medine’ye göç eden diğer Müslümanlara
kucak açıp onları misafir eden; beslenme,
barınma ihtiyaçlarını gideren ve farklı
bir ortamda yeni bir yaşamın kurulabilmesinde
onlara yardımcı olan ve sahip oldukları her şeyi
onlarla paylaşan Medineli Müslümanlar.
eşraf: Bir yerin zenginleri, sözü geçenler ve ileri
gelenleri.
evrensel: Evrenle ilgili. Bütün insanlığı ilgilendiren,
âlemşümul.
                           F
facir:Günaha dalan, günahkâr, isyankâr, azgın.
fasık:Allah’ın emirlerine aykırı davranan, kötü
huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren
kimse, günahkâr.
fazilet:Olgunluk, erdemlilik, üstünlük, değer,
kıymet.
fedakâr: Özverili.
fena bulmak: Geçici olmak,yok olmak, ölmek.
fetret: İki olay arasındaki süre.
fetret-i vahiy:İlk vahiy olan Alak Suresi’nin ilk
beş ayetinden sonra, Müddessir Suresi’nin gelmesine
kadar Hz. Peygamber’e vahyin inmediği
dönem.
fevza: Kaos ortamı, kargaşa.
fıtrat: Yaradılış, hilkat, huy, yapı, tabiat. Allah’ın,
tüm varlıkları kendi varlığını ve birliğini
tanıyabilme gücü ve yeteneği ile yaratması,
Haniflik, tevhit ve İslam inancı.
fidye:Kurtuluş bedeli, kurtulmalık.
Ficar Savaşları: İslam’dan önce bazı Arap
kabileleri savaş yapılması yasak kabul edilen ve
haram aylar olarak bilinen zilkade, zilhicce,
muharrem ve recep aylarında yapılan savaşlar.
fudul: Erdemliler, faziletliler.
                        G
gayb: Göz önünde bulunmayan. His ve aklın
ötesinde kalan, insan tarafından kavranamayan
Manevi âlem.
ganimet: Savaşta düşmandan alınan mal, para,
tutsak.
gazve: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bizzat katıldığı
seferler.
                            H
Hacer-i Esvet: Tavafın başlangıç yerini göstermek
üzere Kâbe’nin güneydoğu köşesinde
bulunan, cennetten geldiğine inanılan, yerden
1.5 metre yüksekliğinde, oval biçiminde, hafif
kırmızı ve sarı damarcıkları bulunan, 30 cm.
çapında oldukça parlak siyah bir taş.
hadari: Yerleşik hayata geçmiş olan Araplar.
hanif: Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği tevhit inancını
koruyan; Hz. Muhammed’in peygamber olarak
gönderilmesinden önce Allah’ın varlığına ve
birliğine inanan kimse.
haram: Dinen sorumluluk çağında ulaşmış
olan herkese, Allah’ın yapılmasını kesin olarak
yasakladığı söz ve davranış.
haram aylar: İçinde savaş yapmanın, adam
öldürmenin hatta Kâbe çevresinde avlanmanın
bile yasak kabul edildiği dört kutsal ay; zilkade,
zilhicce, muharrem, recep.
harem : Korunan yer, yasak bölge. Mekke ve
Medine şehirleriyle çevrelerindeki belirli bölgeler.
hasret: Özleyiş, iç çekme. Çok özleyip kavuşamama
üzüntüsü.
hatîm: Kâbe’nin kuzeybatı duvarının karşısında
yerden bir metre yükseklikte bir buçuk metre
kalınlığında yarım daire şeklindeki duvar.
havra: Yahudilerin ibadet için toplandıkları yer,
sinagog.
helal:Dinî bakımdan kullanılmasına, yapılmasına,
söylenmesine, yenilip içilmesine izin verilen
şey.
hezimet: Bozguna uğramak, yenilgi.
Hicaz:Arabistan Yarımadasında Kızıldeniz’in
doğu sahili boyunca uzanan, Mekke ve Medine
ile hac ve umre yapacakların ihrama girecekleri
yerleri de içine alan coğrafi bölge.
Hicr-i İsmail: Kâbe’nin kuzeybatı duvarı ile Hatim
arasındaki boşluk.
Hicr-i Kâbe: Kâbe’nin kuzeybatı duvarı ile hatim
arasındaki boşluk.
hicret: Hz. Peygamber’in ve sahabelerinin
İslam’ı gereği gibi yaşamak, diğer insanlara
Allah’ın emirlerini duyurmak ve müşriklerin
işkencelerinden kurtulmak amacıyla Mekke’den
Medine’ye M.S. 622 tarihinde yapmış oldukları
göç.
hicri takvim: Hz. Peygamber’in Mekke’den
Medine’ye hicretini tarih başlangıcı olarak kabul
eden ve ayın yörüngesi üzerinde dönüşüne göre
düzenlenen kamerî takvim, ay takvimi.
hilf: Yemin, sözleşme.
hill: Dışarıdan Mekke’ye gelen kişilerin ihrama
girmek zorunda oldukları sınırlar içinde olduğu
hâlde harem bölgesi dışında kalan yerlere
verilen isim.
himaye: Koruma, gözetme, esirgeme, koruyuculuk,
gözetim.
hilye: Hz. Peygamber’in bedensel ve ahlaki
özelliklerini ayrıntılarıyla anlatan edebî eser,
hilyeyişerif.
hisbe teşkilatı: Tarihte, İslam devletlerinde
genel ahlakı, kamu düzenini korumak ve denetlemek;
iyiliği emretmek, kötülükleri engellemek
için kurulmuş bir teşkilat.
hutbe: Bir topluluk karşısında yapılan etkileyici
konuşma, nutuk, hitabet.
hüsran: Ümit edilenin elde edilememesinden
duyulan elem.
hüzün: Gönül üzgünlüğü, gam, keder, sıkıntı.
               I
ıtır: Güzel koku, ıtır çiçeği.
               İ
iffet: Haramdan uzak durmak, helal ve güzel
olmayan söz ve davranışlardan sakınmak
iftihar etmek: Övünmek.
iftira: Yalan uydurma, birine haksız ve asılsız
yere suç yükleme, bühtan etme.
ihanet: Sözünde durmama, anlaşmayı bozma,
haksızlık yapma, vefasızlık.
ihya: 1. Diriltme, canlandırma. 2. İyilik, lütuf.
ikrar: İtiraf etmek, hakikati yazı, söz ve işaretleaçığa
çıkarmak. Allah’ın varlığına ve birliğine
iman eden bir kimsenin Müslüman muamelesi
görebilmesi için inanmış olduğu değerleri sözlü
veya fiilî olarak dışa yansıtması.
ikaz: Uyarma, uyarı, dikkat çekme, ihtar, tembih.
İsrâ: Gece yürüyüşü. Hz. Peygamber’in, hicretten
yaklaşık bir buçuk sene evvel (620), Miraç
gecesinde Kâbe’den Kudüs’teki Mescidiaksa’ya
Allah’ın izniyle götürülmesi.
israf: Savurganlık, tutumsuzluk, gereksiz yere
para, zaman ve emek harcamak.
isnad: Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya
sebebe dayandırma, yükleme, atfetme.
istinsah: Bir yazıya, yapıta bakarak örneğini elle
çıkarma, aynısını yazma, kopya etme.
istişare: Görüş alışverişinde bulunma, fikir
alma, danışma.
                        K
kâhin: Doğa üstü yollardan gizli, bilinmeyen
şeyleri geleceği bilme iddiasında bulunan kimse.
kanaatkâr: Elindeki ile yetinen, tok gözlü.
kilise: Hristiyanların ibadet için toplandıkları
yer.
                     M
ma’mure-i dünya: İnsanlar tarafından imar
edilmiş bayındır dünya.
mağfiret: Allah’ın, kendisine içtenlikle tövbe
eden ve hatasını kabul edip bir daha günah işlememe
konusunda söz veren kullarının günahlarını
bağışlaması, affetmesi.
masum: Temiz, suçsuz, günahsız.
mecnun: Sevdadan dolayı kendisini kaybetmiş.
Çılgın, deli.
medyun: Borçlu, minnettar.
megazi :Allah’ın, kendisine içtenlikle tövbe eden
ve hatasını kabul edip bir daha günah işlememe
konusunda söz veren kullarının günahlarını
bağışlaması, affetmesi.
meleke: Yeti, kabiliyet.
mersiye: Ağıt.

Merve: Hz. İbrahim, Hacer ve İsmail’i Mekke’ye
bıraktığında Hacer’in yiyecek ve su bulabilmek
için çıktığı tepelerden biri.
mevali: Azat edilen köleler. Köle azat eden
kişiler.
mevla: Azat edilen köle. Köle azat eden kişi.
mikat: Mekke’ye gidenlerin veya hac ve umre
yapacakların ihrama girecekleri noktalar.
miraç :1.Göğe çıkma 2. Hz. Peygamber’in, recep
ayının 27. gecesinde, Mekke’den Kudüs’teki
Mescidiaksa’ya götürülmesi ve oradan göğe
yükseltilerek Allah’ın ayet ve olağanüstü nimetlerinin
gösterilmesi.
miras: Birine ölen yakınından kalan mal-mülk,
servet veya para.
muahat: Hicretten sonra Hz. Peygamber’in,
Mekke’den hicret eden Muhacirlerle Medineli
Ensardan olan Müslümanlar arasında yapmış
olduğu kardeşlik antlaşması.
muhacir: Mekke’den Medine’ye hicret eden
Müslümanlar.
münafık: Kalbi ile inanmadığı hâlde inkârını
saklayıp, dili ile inandığını söyleyerek mümin
görünen kimse
müşrik: Allah inancı olmakla bereber put veya
başka bir varlığı Allah’a ortak koşan kimse.
mütevazı: Alçak gönüllü, gösterişsiz, iddiasız.
 
                        N
nazil: İnen, inmiş. Allah tarafından Hz. Peygamber’e
bildirilmiş olan.
necaşi: Habeş ülkesinde krallara verilen unvan.
nefha: Esinti, güzel koku.
nesep: Soy, baba soyu, sülale.
nesir: Dilin söz dizimi kurallarına uygun olarak
kullanılan anlatım biçimi, manzum olmayan söz
ve yazı, düz yazı.
                          P
panayır: Belli zamanlarda ve genellikle küçük
yerleşim birimlerinde kurulan, sergi niteliğini de
taşıyan büyük pazar.
parşömen: Üzerine yazı yazılacak biçimde işlenmiş
koyun ya da keçi derisi.
papirüs: Eski Mısırlıların yazı kağıdı yapmak için
saplarından faydalandıkları bir bitki. Bu bitkiden
yapılan yazı kağıdı.
                          R
rahip: Genelde manastırda yaşayan Hristiyan
din adamı.
Ravza-i Mutahhara: Hz. Peygamber’in kabrinin
bulunduğu yer. Hz. Peygamber’in Medine’deki
mescidinde, kabri ile minberi arasındaki “tertemiz
gül bahçesi.” anlamına gelen bölüm.
revak: Üstü örtülü, önü açık yer, sundurma.
rivayet:1.Nakletme, nakil, haber verme, haber,
anlatma.2.Hz. Peygamber’in söz, onay ve
eylemlerinin yazılı veya sözlü olarak sonraki
nesillere metin ve senetleriyle aktarılması.
ruhban: Dünyadan el etek çekmiş Hristiyan din
adamı.
                        S
Sabiiler: İlahî bir kitaptan ayrılmış olan, meleklere,
putlara ve yıldızlara tapanlar.
sadakat: Bağlılık, dostluk.
sadık rüya: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberlikten
önce gördüğü ve aynen gerçekleşen
rüyalar.
Safa: Hz. İbrahim, Hacer ve İsmail’i Mekke’ye
bıraktığında Hacer’in yiyecek ve su bulabilmek
için çıktığı tepelerden biri.
sahih: Gerçek, doğru, hakiki, hikmet, bilgelik,
ilim, sebep, gizli sebep, açık delil.
salim fıtrat: Kusursuz yaradılış.
say: Hac ve umrede Kâbe’nin doğu tarafındaki
Safa Tepesi’nden başlayarak Merve’ye dört
gidiş, Merve’den Safa’ya üç dönüş olmak üzere
bu iki tepe arasındaki gidiş geliş.
seriyye: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bizzat katılmayıp
bir sahabenin kumandası altında gönderdiği
birlikler.
seyyit: Hz. Peygamber’in soyunu, torunu Hz.
Hüseyin aracılığıyla devam ettiren müminler,
Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler.
sıddık: Çok doğru olan, doğruluğun zirvesinde
olan, sözünü davranışları ile doğrulayan kimse.
siyer: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatını anlatan
kitap.
Suffe: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) mescidine biti-
şik,üstü örtülü ve etrafı açık mesken.
                      Ş
şark: Doğu.
şecere: Soy kütüğü.
şefkat: Acıyarak sevmek, merhamet etmek.
şehbal: Kuş kanadının en uzun tüyü.
şer-i mübin: Apaçık din.
şeyh: Yaşlı. Kabile reisi.
şirk: Allah’ın birden çok olduğuna inanma, Allah’a
ortak tanıma, eş koşma.
                        T
taassup: Bağnazlık, aşırı taraftarlık, tutuculuk,
körü körüne bağlılık, fanatizm.
talim: Öğretmek.
tahsin: Bir işi güzel yapmak.
tahrif: Saptırma, çarpıtma, değiştirme, bozma,
bozulma.
tasvip etmek: Benimsemek.
tavaf: İslam dininde hac sırasında Kâbe’nin çevresini
kez dönme.
tebliğ: Allah’ın kendilerine indirmiş olduğu
vahiyleri insanlara eksiksiz olarak bildirmesi.”
anlamında peygamberlerin sıfatlarından biri.
Açıklanması gereken dinî bir hükmü, yerine
göre örnekler vererek yerine göre nasihat ederek
sözlü ve yazılı bir biçimde eksiksiz olarak
anlatma; etkileyici bir dille insanlara duyurma.
Allah’ın kendi katından göndermiş olduğu ilahî
emirleri inkârcılara duyurma, inkâra düştükleri
hususlarda onları ikna etmeye veya inanç alanıyla
ilgili şüpheleri varsa, şüphelerini gidermeye
çalışma; İslam’ı inkârcılara anlatma.
tecvit: 1. Güzel okumak veya yazmak. 2.
Kur’an-ı Kerim’i, harflerin çıkış yerlerine ve
sıfatlarına olarak hatasız bir biçimde okumayı
öğreten ilim.
tefekkür: Düşünme, düşünüş.
telbiye: Hac veya umreye niyetlenen bir kimsenin
ihrama girdiği zaman ve daha sonra bir
takım vecibeleri tamamlayıncaya kadar yüce
Allah’ı öven sözler.
tevazu: Alçak gönüllülük, gösterişsizlik.
tevekkül: İnsanın, yapacağı işlerde kendisine
düşen görevleri yapıp her türlü tedbiri aldıktan,
yeterli ve gerekli çalışmaları en güzel biçimde
yerine getirdikten sonra sonucu Allah’tan
beklemesi.
tevhit: Allah’ın birliğine inanma, bir sayma, bir
olarak bakmak. Birlik, bütünlük.
                       Ü
ümmet: Din ve inanç birliği temelinde bir araya
gelen ve aynı peygambere bağlanan insanlar
topluluğu, bir din üzerinde birleşen millet.
ümmi: Okuma yazma bilmeyen. Anasından doğduğu
gibi saf, temiz kalmış, manevi kirlenmeye
uğramamış kimse.
                       V
vaat: Bir işi yapmak için verilen söz, bir işi yapmayı
üzerine alma, söz verme.
vahiy: Peygamberler aracılığıyla insanlara,
hayatın hangi ilkelere göre yönlendirilmesi ve
nelere uyup nelerden sakınılması gerektiğini
bildiren ilahî bilgi, bu bilginin gönderiliş tarzı.
vakfe: Duruş, durma, duraklama. Haccın farzlarından
birisi olarak Mekke’nin Arafat denilen
bölgesinde Zilhicce’nin dokuzuncu gününe
rastlayan arife günü öğle vaktinden Kurban
Bayramı’nın ilk günü güneş doğuncaya kadar
bir müddet bekleme.
                    Y
yergi: Bir kimseyi, bir toplumu bir düşünceyi,
bir nesneyi veya bir göreneği yermek için yazılmış
yazı veya söylenmiş söz, taşlama, hicviye,
hiciv.
                       Z
zelle: Yanılma, hata. Herhangi bir kasıt olmaksızın
peygamberlerde unutma, yanılma olarak
ortaya küçük hata.
zeval: Sona erme.
zuhur: Ortaya çıkma.

© 2023 by NOMAD ON THE ROAD. Proudly created with Wix.com

  • b-facebook
  • Twitter Round
  • Instagram Black Round
bottom of page